Aile Fikri Üzerine
Saçlarını ördüm küçük kızların, elime iğneler batırdım, bendim dudakları kırmızıya boyanan kapı önlerinde
Aile. Her şeyin yaratıcısı, düzeni sağlamada en kutsal görevi üstlenmiş olan. Kendi toplumuna hep en normal olanı fışkırtmaya çalışan, genel çoğunluk karşıtı olsa dahi (genel toplumdan farklı/azınlık bir bakıma, dünya bakışına sahip çoluklu çocuklu aileleri kastediyorum). Aile konusu kesinlikle göz ardı edilen en tehlikeli konulardan biri. Buna Ahmet Yıldız cinayeti örneğini vermek istiyorum. Ahmet’in eşcinsel oluşundan ötürü katledilişi ardından şu tarz sahiplenmeler, sloganlar atıldı ortalığa ve yıllardır da sürmekte.
‘’Ahmet is my family’’
‘’Kardeşimsin Ahmet’’
Ahmet Yıldız’ı öldüren, o yaşına kadar onu katleden, psikolojik şiddet uygulayan doğrudan ya da dolaylı, kişiler kimlerdi? Ahmet’in ailesi, annesi, babası, kardeşi, kuzenleri, komşuları, herkes. Bu katliamın ve onlarcasının sebebi ‘’Family’’ ‘’Kardeş’’ denilen kavramların ardındaki yapıyken sizin Ahmet’i ‘’kucaklamak’’ için böyle sloganlar türetmeniz tam anlamıyla bir saçmalıktır.
Ahmet kardeşim falan değilsin sen benim. Seni bir aile katlettiyse sen benim ailem de değilsin, sen bensin. Ailenin, toplumun, devletin, erkekliğin her fırsatta görmezden geldiği ve saldırdığı ben.
-Burada kardeşin, familynin ve benin nasıl kullanıldıkları çok önemli çünkü düz bir şekilde ben buna hayır Ahmet sen ben de değilsin diyebilirim ve türevleri, alternatifler üretilebilir ama ortak noktalar üzerinden ‘’ben’’ kavramını sınırlandırdığımızda, zaten kardeş’ten ve family’den ne kadar uzak olduğu açık, kardeş ve familynin yüceltilişi ve insanları bu yollarla ‘’sahiplenme’’ler acısı çekilen, acısını çektiğimiz birçok şeyin sürdürülmesine neden olur. Genel ahlak anlayışına ve heteroseksizme baktığımızda zaten bu yapıların temellerinin aile içerisinde ve eğitim-öğretimin ilk yıllarında atıldığını görmek çok da zor olmasa gerek.
-Heteroseksist olmayan ‘’rahat’’ ‘’özgürlükçü’’ ve türevi aile fikirleri ortaya atılabilir. Bu noktada savaşılan konu aslında aile değil ona süreç içerisinde yüklenen anlamdır ve aile/toplum içi değerlerdir denebilir, densin.
Katılmıyorum, çünkü rahatlık ve özgürlük fikri, dünya içerisinde oluşturulmuş bir fikirken dünya dışından gelmiş yeni doğurulmuş bir kişiyi hiçbir şekilde kapsayamayacaktır üstelik aile fikri en basit haliyle bir birlikteliktir ve küçük bir topluluktur, birilerinin birileri üzerinde bir süreliğine dahi olsa hakkının olduğu bir yapıdır, doğan kişi açısından baktığımızda, isim konusu, kişi kendi kararı olmayan bir isimle çağrılır uzun bir süre. Onun dışında aile bireylerinin o doğan kişi üzerinde kılık kıyafet konusunda seçimlerinin olması (ki kılık kıyafetler toplumsal cinsiyet rollerine göre belirlenir), belirli dinler açısından sünnet ve sünnetsizlik konusu, penisle dünyaya gelmiş kişiler için ki vajinalı insanlar için de sünnet söz konusu ve diğerleri için de. Ya da bağlantılı bir şekilde doğan kişinin bir dinin mensubu olarak doğması, öyle hayatına devam etmesi. Evet, bu bahsettiğim şeyler de değişken ve dönüştürülebilecek haller, bu konudaki asıl sıkıntı o kişinin dünyaya gelmiş olmayı isteyip istemeyeceğidir. Siz bir insanın izni olmadan onu bu dünyaya atıyorsunuz. Doğru, bunu bilemezsiniz hiçbir şekilde, ya da bu noktadan baktığımda bilinmeyeceğini düşünüyorum ama dünyaya gelmiş olmayı istemeyecek insanlar var ve bunun sebebi her türlü aile biçimleridir, -herhangi bir aileye sahip olmadan da kişi dünyaya getirme fikrini göz ardı etmiyorum burada, sadece aileyi temel alarak yazıyorum, sadece aileye odaklanıyorum çoluklu çocuklu ailelere-.
Diğer bir açıdan baktığımızda zaten devlet onaylı tanrı/allah/.., hangisini kullanıyorsanız, onaylı ailelerin saçmalığından söz etme gereği bile duymuyorum diyebilirim. Bunlar da bahsettiğim dinlerin, tanrısal güçlerin, devletlerin, gücün, baskının sürekliliğinin sağlanabilmesi için ortaya insanlar(itaatkarlar, sürdürücüler) fışkırtma çalışmalarıdır. Ki, zaten ‘’çocuk sahip olma’’ fikrine baktığımızda bunu yaşadığım ülke ya da bölge için söyleyebilirim tam anlamıyla insanlar onlara sahip olurlar, ve kendi arzularını tatmin etmek amacıyla bunu yaparlar. Kişiler –bebekler- onlar için birer araçtır, tıpkı evlendikleri insanın da araç oluşu gibi.
Bunlara ek olarak non-heteroseksüel aile biçimlerini de söylediğim her şeye uyarlayabilirsiniz, imzalar, törenler, dünyaya fırlatılacak yeni kişiler, onların ‘’sistem’’i sürdürüşü ya da yeni bir sistem/baskı oluşturuşu, …
Yazının sonunda bunu söylemem gerekiyor, şu bahsettiğim haller umrumda değil, bana olduğum noktada pek fazla dokunmayacak, her ne kadar doğurulmuş olsam da, haller. Çünkü bir bakıma daha çok karışıyor her şey. O yüzden kim ne yaparsa yapsın, kim nasıl mutluysa öyle olsun, aileyi engelleme gibi bir isteğim yok, bunun aktivizmini de yapmıyorum, bir safı tutmuyorum, en basit haliyle sizinle savaşmıyorum, sadece görüyorum, geliyor ve yazıyorum.
Murat Korkmaz